13 Ağustos 2013 Salı

Cemaatin Manifestosu

Cemaat bugün Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı aracılığı ile bir yazı yayımladı. Yazının ana amacı: son zamanlarda cemaatin konu edildiği bazı komplo teorilerine cevap vermek ve vakfın onursal başkanı Fethullah Gülen'i aklamak... 

Yazı çıktıktan hemen sonra yorumlar akmaya başladı. Hükümet ve cemaat arafında olanlar yazıyı bir "manifesto" olarak değerlendirdi. Ben yazının zamanlamasını, içeriğini ve verdiği mesajları analiz ettiğimde, yazının bir nevi "muhtıra" özelliği taşıdığını düşünüyorum. Bu izlenimi kazanmamın nedeni yalnızca açıklamada geçen cümleler değil; cemaatin gittikçe büyüyen "sivil toplum örgütü" sıfatı, faaliyetleri, "vesayet" ile olan mücadelesi ve son derece profesyonelce bulduğum, popüler bazı kavramlar altına sığınarak elde ettiği siyasal güçtür.

Bundan birkaç ay öncesine kadar "Hakan Fidan'ın içer(den) alınmasından bu yana cemaat ve hükümetin arası açık" dediğinizde hemen bir yalanlama geliyordu. İddialarınızı "cemaat yargıyı ve polisi "içine sızma" yöntemiyle ele geçirmek istiyor. Öym'ler kurulduğundan bu yana cemaatin elde ettiği hukuki meşrutiyetler ve emniyete sızdığından bu yana artan yürütme yetkisi
bize şunu gösteriyor: cemaat, vesayet ve vesayetçiler ile olan mücadelesini derin devletin su yüzüne çıkartılarak bir "açık toplum" yaratmak amacıyla yapıyordu. Ancak statükonun ve kemalist zihniyetin topyekün devletten silinmesiyle; cemaat ve ak parti arasında bir statüko koltuğu yarışı başladı" noktasına getirdiğinizde ise size gülüyorlardı. 

Yukarıdaki paragrafta tek bir fikir şemsiyesi altında, cemaatin yargı ve polise sızmasını, ergenekon davasının ne olduğunu, erdoğan'ın aslında niçin cemaate alenen savaş ilan ettiğini ve cemaatin bugünkü endişesini neden taşıdığını yazdım. Şuna eminim, cemaatçi olmayan herkes bu satırları okurken "evet, doğru" diyerek; cemaatçiler ise ya kaygıyla, ya gülerek okudu.

Konuyu fazla uzatmadan yayımlanan yazının analizini yazacağım. 

"Hizmet'e yakın olduğu iddia edilen yargı mensuplarının zaten tasfiye edildiği de kamuoyunun bilgisi dahilindedir.
...vesayetçi çevrelerin dillerine doladığı 'Cemaatçi yargı' ithamının şimdi başka çevreler tarafından gündeme getirilmesi ve bunların bir tepki görmemesi de son derece düşündürücüdür."


İlk cümlede cemaatin ajitasyon yaptığını düşünen kaç kişi vardır? Ya da ikinci cümlede vakfın bir oksimoron çabası içine girdiğini düşünen? 
Muhtirayı bir "gelenek" ya da doğal yollardan kendi kurallarını yaratmış bir "yazı türü" olarak incelemeyen herkes öyle görebilir sanırım. Ancak "muhtira"nın Türkiye'de taşıdığı en önemli geleneğinin (özellikle 28 şubat 27 nisan'dan sonra) "kaygı belirtmek" olduğunu bilen herkes burada vakfın nasıl bir psikoloji ve soyut makam ile konuştuğunu görecektir.

"vesayet kurmak ve iktidara ortak olmakla suçlamak açıkça abesle iştigaldir."
" liyakat ilkesi çerçevesinde bürokrasiye girmiş Hizmet gönüllülerinin olması da doğaldır."
"anayasal bir suç olan fişlenmesi ve sonra da tasfiye edilmesi demokratik değildir."
"Türkiye'nin ilk yasal özel Kürtçe televizyonu da yine Hizmet Hareketi'ne gönül vermiş müteşebbisler tarafından açılmıştır."

Vakıf bu satırlarda kombo ironi şov yapmaya başlamış. Şöyle ki:
Ben yargıya girerim...
Bürokrasiye de "liyakat çerçevesinde(ahahaha)" girerim...
Polisin içinde de olabilirim... (ilk paragraflarda bunu da diyorlar.)
Yasal televizyon benim sayemde de açılmış olabilirim....
AMA VESAYET KURMAK VE İKTİDARA ORTAK OLMAKLA SUÇLANAMAM.

Erdoğan da derine inen cemaatin kollarını kesmek isteyebilir, bunun için tasfiye de yapabilir, dersaneleri de kapatabilir bazı bazı...
AMA ERDOĞAN VE CEMAATİN ARASI İYİDİR, FİTNE SOKUYORLARDIR.

Bakın şimdi, bu satırları tekrar hatırladıkça bütün siyasi analiz ciddiyetimi kaybetmeye ve sinirlenmeye başlıyorum. Ve tüm samimiyetimle yetkili abilere SİZ BİZİMLE TAŞŞAK MI GEÇİYORSUNUZ LAN? diye sormak istiyorum.

Bu konuyu da geçelim. Son olarak, "neden muhtıra?" diye soranlara: 27 nisan muhtırasında genelkurmay başkanlığı şunu yaptı: cumhurbaşkanlığına en büyük adayın Gül olduğu kamuoyunca öğrenildi. Genelkurmay ise "hayır zaten irtica tehlikesi var, ona ses etmiyoruz, ama bizim komutanımız atatürkçü, laik falan olmalı" gibi bir açıklama yaptı. Burada da aynı şikayetçi (tasfiye, başbakanın geniş istihbaratı, ak parti vesayetçi ağzı ile konuşuyor) ve alaycı (nasıl olsa avrupa birliğinde yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik tavrı, ortadoğu'ya yüzümüzü döndüğümüzden bu yana bir gelişme olmadığını bildikleri halde) tutum var. Ve bu bir sivil toplum örgütü açıklaması olmaktan çıkmış; cemaatin uzayan kollarına ve devlet idaresinde ulaştığı güce bakıldığı zaman kolaylıkla söyleyebiliriz ki: bu bir muhtıradır.

Eskiden devlet yönetimi sivil hükümet ve askeriye mücadelesi halinde geçerdi. Askeriye memnun olmadığında muhrıra yayımlardı. Bugün devlet yönetimi ve statüko koltuğu kavgası cemaat ve hükümet arasında geçiyor, cemaat memnun olmadığı anda muhtıra yayımlıyor.

İtirazı olan?