28 Şubat 2014 Cuma

İnandırılmış Çoğunluk

Ülke olarak delirmeye başladığımız şu son aylarda, gündem oluşturan her verinin tartışma konusu olmasından değil, tartışırken kurulan cümlelerden; değişen toplum algısından ve kemikleşmiş, kulaktan dolma fikirlerden ötürü psikolojimin bozulduğunu söyleyebilirim. Dilimin değil zihnimin yorulduğunu, başımın değil vicdanımın ağrıdığını hissediyorum.
Sanırım söylenen her sözü normlaştırma, şaşırmama ve olabildiğince fiziksel tepki vermemenin vakti geldi. Zihinsel ve bedensel olarak sakinleşmemiz gerektiğini düşünüyorum.... Tamamen sakin bir vaziyette yazacağım bu yazımı da...
Türkiye'de sağ merkez partileri iktidara taşıyan, apolitik, orta halli ve gelenekçi bir kesim vardır, bu kesimin adı "sessiz çoğunluk"tur. Bu sessiz çoğunluğun muhafaza ettiği bazı genler vardır; örneğin kitleler halinde sokağa dökülmezler, bağıra çağıra siyaset yapmazlar, gündelik yaşamları benzerdir; örneğin pazar günlerinin bir kısmını evde pijamayla, bir kısmını kendin pişir kendin ye restoranlarında geçirirler. Sinemaya nadir giden, tiyatroya ise hiç gitmeyen insanlardır. Şehirdeki sessiz çoğunluk avm'yi, mini-kenttekiler ise çarşı'yı severler. Erkekleri futbol konuşmayı, kadınları ise komşu muhabbetini severler. Çevrelerine zararsızdır bu sessiz çoğunluk. Partilidirler, partilerini ise babadan miras alırlar. Çekirdek ailelerinde hiç görülmese de, demokrasiye çok önem verirler. Gündelik gazete alırlar, ancak üç-beş satırına göz atarlar. Akşamları dizi kanallarından birinde ana haber bültenlerini mutlaka takip ederler; takip ettikleri kanal ise sabittir. Eğitime önem verirler, ancak bunun nedeni çocuklarını bir entelijansiyaya dahil etme arzusu değildir; eğitim ile zenginliğin paralel ilerleyeceğini düşünürler. Mutlaka bayram namazlarını kılarlar, çoğunluğu cuma namazlarını da aksatmamaya çalışır. Devam etmeye hacet görmüyorum...
Ak Parti'yi iktidara taşıyan da bu sessiz çoğunluktur. (Bunların yanında bir de liberal ekonominin istikrarından faydalanan/hoşnut olan ve özgürlük alanında yapılan yenilikleri de sempati ile izleyen bir kesimi vardır Ak Parti'nin.)
Genleri kemikleşmiş bu sessiz çoğunluğu bugün incelediğimiz zaman, ortada son bir yılda gözlemlenebilir bir değişim olduğunu görüyoruz. Yaşayışları değişmeyen bu çoğunluk, farklı nedenlerle agresif bir şekilde politize olmuş ve artık siyasal sahnede daha aktif bir şekilde yer edinmeye başlamıştır. Bunun nedenlerini tabii ki sosyologlar daha iyi açıklayabilir, ben yalnızca aklımda olan birkaç şeyi yazacağım.
Ak Parti, Türkiye'nin siyasal tarihini ve bugününü okuyarak kendine bir rol biçmiş, ve biçtiği bu rolün önemini manipülatif kimliğiyle bu sessiz çoğunluğa çok iyi yedirmiştir. Siyasal tarihi okuyarak kendisinden önceki dönemi; bugünü okuyarak da kendisinin olmayacağı bir geleceği servise hazır zihinlere yerleştirmiştir. Toplumda yarattığı bu yeni algı; bilimsel verilere kapalı ve agorafobik(dışarı çıkma korkusu) bir sosyal zihin oluşturmuştur. Bu zihin aynı zamanda; komplo teorilerine kapılarını sonuna kadar açan, inanmaya ve korkmaya dayandırılmıştır. Ortaya öyle bir fotoğraf çıkmaktadır ki; kendi içinden olmayan (sessiz çoğunluk sınıfından olmayan) her insanın söylediklerini kasıtlı, adice, haince görmekle kalmayıp; anlatılanların son derece basit olduğunu, asıl komplike ve düşünerek edinilmiş fikirlerin kendisine ait olduğu inancına sahip olmuştur. Sizin ona anlattıklarınız hikayeden ibarettir; tecrübesizliktir, yalandır, basittir, at gözlüğü ile edinilmiş fikirlerdir, biraz daha araştırmalısınızdır. Onun size anlattıkları; korku dolu zihnine manipülatif şahıslarca anlatılanlar ise aslında kendisinin edindiği fikirlerdir, doğrudur ve tartışmaya açık değildir.
Örneğin ortadaki bütün bilimsel verilere rağmen Kabataş olayı sizin düşündüğünüz gibi değildir, işin içinde başka şeyler vardır.
Yine ortadaki bütün verilere rağmen kasetler montajdır; ve hatta ortada hiç olmayan bilimsel verilere rağmen konuşmalar muhakkak ki montajdır.
Örnekleri çoğaltmayacağım. Demem o ki: bugün Türkiye'de çok tehlikeli bir sessiz çoğunluk oluşmuştur. Hipnotize edilmiş zihinleri ve her ne olursa olsun; tekrar söylüyorum; her ne olursa olsun, söylenenden başka bir şeye inanmayacak bir kalabalık yaratılmıştır Türkiye'de.
Bu kalabalık kullanılarak her şey yapılabilir, yapılmaktadır da. Yargının bugün geldiği durum, ekonomiden dolayı sorumlu tutulan kişiler, meclisten geçirilen torba yasalar, son derece ayrımcı bir dille meydanlara bağırabilen bir başbakan, ve bunların farkında olmayan; agresifçe siyaset yapan, hipnotize edilmiş çoğunluk; ve maalesef, art niyetli, ahlaksızlarca; çoğunluğun despotizmi ile yönetilen bir Türkiye...
Aklı başında dostlarıma tavsiyem; sakin olmaları, ancak bu kalabalığın söylemlerini norm haline getirmeden, akıl ve vicdan yolu ile değiştirmeye çalıştırmalarıdır.
Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun...

Hiç yorum yok: