7 Ekim 2013 Pazartesi

Gelir Bir Tebrizi

Teorilerin felsefe romantizminde tartışıldığı bir ortamda birkaç dakika sonra kendinize uzaktan şöyle bir bakın. Her nasılsa vaziyet birden "o masa gerçekten orda mı" süphesine varıyor çünkü. Ortamda tüm septisizminden ayrılmış olan eleman "orda tabi amk" tepkisini verene kadar da durumun farkına varamıyorsunuz.
Fakültede bir dersimizde "suç ve ceza ilişkisi" işlenirken, bu iki kavrama paralel ve bağlı çoğu teoremi öğrenip sarhoş olduğumuz dakikalarda, "bir eve hırsız girdi. burada suçun konusunu ne oluşturuyor?" sorusuna 5 dakika boyunca sessiz kalan bir sınıf...
Anlatabildim umarım.
Ben başka bir konuya geleceğim. Düşünmek ve okumak arasında kuşkusuz belli bir bağ var. Bu bağı da düşünceler ve bilgiler oluşturuyor. Tekerlemeye dökecek olursak "bilgi-fikir ilişkisi" diyebiliriz.
Bu iki kavramın savaş verdiği bir beyinde kim kazanır sizce? Hangisi ahkam kesebilir?
Elbette çoğunuz "fikri bilgi getirir" diyorsunuz. Da. Öyle mi gerçekten?
En son ne zaman farklı mahalleden çıkan bir yazıyı bilgi edinmek için okudunuz?
En son ne zaman farklı mahalleden gelen bir fikrin dayandığı bilgileri dinlediniz?
Benim uzun zaman olmuş, şöyle dövülürcesine ikna edilmek istediğim son zamanı hatırlayamıyorum doğrusu.
Dinlemeye aç bir insan görmeyeli de uzun zaman oldu. Buram buram konuşmak istiyor herkes. Teşhirci gibi konuşmak istiyorlar. Dinlemeye, okumaya, öğrenmeye, fikir eleştirisine bile sabırsız bir toplumuz sanırım.
Karizma kaybı korkusuyla mı, popülist dünyanın kölesi olmakla mı ilgisi var, bilmiyorum. Her konuyu dönüp dolaşıp buraya nasıl taşıdığımı da bilmiyorum açıkçası. 
Her neyse...
Düşüncelerin de bilgilerin de ahkam kesmesinden sıkıldım. Dinlemeyi özledim. Ahkam kesmeden tartışmayı özledim. Düşünmeden konuşmayı özledim. Bunu özleyen toplumu istiyorum. Masanın varlığını konuşalım biraz, istiyorum.
Şems istiyorum. 
Gelsin yaksın okunmuş kitaplarımı, ona bile razıyım şerefsizim.

Hiç yorum yok: