12 Eylül 2013 Perşembe

Gündeme Dair

KAVRAMLAR TÜRKİYE'Sİ

Türkiye'de, kesimlerin kendilerini sınıfsal olarak ayırmak için kullandıkları kalıp sözcükler vardır. Ancak bu kalıp sözcükler meşruiyet kaygısıyla kullandığı için; "devrimci, anarşist, yobaz, gerici" gibi kavramlar ya azınlıklar tarafından kullanılır, ya da çoğunluğun karşı mahalleye taktığı bir isim olarak...
Şu an bu meşruiyet kaygısı iki kavram üstünden yürüyor: halk ve millet.
Gezi ile başlayan olaylardan sonra; polisin sert bir tavır aldığı ve hükümeti beğenmeyen kesim kendini "halk" addediyor. Karşılarında ise "millet" var.
Polis "kendi halkına" şiddet uyguluyor...
Halk ise "milletin iradesine" saygı göstermiyor...
Ne yazık ki iki kesim de yalan söylüyor. Ne halk, halk; ne millet, millet... En azından düşündükleri kadar sığ bir sınıfı temsil etmekten çok öte kavramlar bunlar.

DİRENİŞ(?)

Sosyal medya üzerinden "gezi! yeniden..." edebiyatı yapılmaya başlanılıyor. Ancak Gezi Direnişi bir daha olmaz, olamaz da.
En azından 22 yaşında bir çocuğun ölümünün ofsayt pozisyonu tartışır gibi tartışıldığı bir ortamda...
Sokağın tek bir sınıfa ait olduğu ve "yok mu sarışın mavi gözlü bir tane daha" diye arayış içine düşenlerden oluştuğu bir ortamda...
Taktik olarak "çevrecilik iyi tutmuştu" yolu ile kıçtan uydurma yol projelerinin olduğu bir ortamda...
Ulusalcı çirkin aktivistlerin asıl ayrıştırıcı olduğu bir ortamda...
Bugün inatla "durmak yok" diyen sınıfın, salt Gezi'nin içindeki dinamiklerden biri olan TSK aşığı, kemalizm nedir bilmeksizin kemalist ve şovenist insanlardan oluştuğu bir ortamda...
Olmaz efendim. Kasmayınız.
Ve artık sahte direnişinize bir son veriniz. Ölmek ne demek tam olarak anlayabiliyor musunuz bilmiyorum ama, çocuklar ölüyor. Boş yere ölüyor.
Bu sefer "taklit" aslını yaşatmıyor efendiler; taklit ettiğiniz direniş aslını kirletiyor. Faşizan söylemlerinizi kıçınıza tıpa yapıp, sokaklardan ayrılın bir zahmet.

Polislerin tavrını da hala çözebilmiş değilim. Hiç mi salonun ortasında, altında bezle durduk yere ağlayan bebek görmediniz? Ne yapılır ona ben söyleyeyim; hiç bakılmaz.
Suratına bakılmaz...
Sesi duyulmaz...
Yokmuş gibi davranılır...
Bir süre sonra bebe gürültü çıkartarak dikkat çekemediğini anlar, ve susar. Siz neden inatla ağlayan bebelere vuruyorsunuz? Manyak mısınız? 100 kişilik bir kalabalığın üstüne toma sürersen, gaz atarsan, tekmelersen; o 100 kişi 1000 kişiye çıkar. Ki, bunu Gezi'de tecrube etmiştiniz.
Vali Mutlu'nun gözlerinde birazcık IQ parıltısı görsem, umutlu konuşacağım da... Yok...
Ne diyeyim, Allah bu "mini drnş"ten zararsız çıkmamızı nasip etsin.

Hiç yorum yok: